Terk suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun dördüncü bölümünde 97. Maddesinde düzenlenmiş olup; kanun hükmüne aşağıda yer verilmiştir:
TCK MADDE 97 |
TERKMadde 97- (1) Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur. |
Türk Ceza Kanunu, bu kanun hükmüyle yaşı ve hastalığı sebebiyle kendisini idare edemeyecek durumda olan bireylerin ve kişilerin yaşamlarını, ruh ve beden sağlığını korumayı ve güvence altına almayı hedeflemiştir. Bu hususta gözetim ve koruma yükümlülüğü bulunan kişilerin, görevlerini yerine getirmemesi halinde kanun hükmü ceza öngörmüştür.
Koruma ve gözetim yükümlülüğü tarafların kendi aralarında yapmış olduğu bir akitten, yasadan ve mahkeme kararından oluşabilir. Örneğin Türk Medeni Kanunu hükmü uyarınca anne ve babanın, velayeti üzerinde bulundukları çocuklarına karşı koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmaktadır. Yine Türk Medeni Kanunu Madde 185/3 uyarınca: “eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar” hükmü uyarınca eşlerin birbirlerine karşı koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanununun 97. maddesinde düzenlenen terk suçunun birinci fıkrasında, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk etmek suç olarak tanımlanmış, terk olgusu bağımsız bir suç olarak kabul edilmiştir. Suçun mağduru, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimse, faili ise, bu kimseler üzerinde kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan koruma ve gözetim yükümlülüğü yüklenen kişilerdir. Yükümlülüğün kanundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespitte, 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere ilgili kanunlardan yararlanılırken, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün belirlenmesinde, sözleşmenin kapsamı ve içeriği esas alınır. Sözleşme şekle bağlı değildir. Yazılı ya da sözlü olabileceği gibi gönüllü üstlenme şeklinde fiili durumdan da kaynaklanabilir. Hekim, hemşire, hasta bakıcı, çocuk/bebek bakıcısı, hizmetçi, gezi rehberi, öğretmen gibi kişiler, sözleşmenin içeriğine göre koruma ve gözetim yükümlüsü sayılabilir.
Bu suçla korunan hukuki değer, insanın yaşama ve vücut bütünlüğü hakkının yanı sıra koruma ve gözetim yükümlülüğü olan kişilerin bu görevlerini yerine getirmelerinin sağlanması ve bu sayede ortaya çıkacak sosyal fayda düşüncesidir.
Suçun maddi unsuru yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan mağdurun “kendi haline terk edilmesidir”. Suç bağlamında “kendi haline terk”, failin, mağdurla olan fiili ilişkisini geçici ya da sürekli şekilde kesmesi ve mağduru egemenlik alanının dışına çıkarması, bu bağlamda kendi haline bırakmasıdır. Bu suç “kendi haline terk” gerçekleştiği anda tamamlanır. Terk süresi uzun veya kısa olabilir. Burada önem taşıyan husus, terk süresinin mağdur için tehlike yaratma hususunda yeterli olup olmadığıdır. Kişinin kendi haline terk edilmesi, koruma ve gözetim altında bulunanın, bu yükümlülüğü üstlenmiş olan kişi tarafından herhangi bir yerde korumadan yoksun hale getirilmesidir.
Terk fiilinin, fail dışında, koruma ve gözetim yükümlülüğünü üstlenebilecek durumda olan ve bu iradeyi taşıyan kişilerin inisiyatif kullanabilecekleri biçimde ve ortamda gerçekleştirilmesi halinde bu suç oluşmaz.
Suçun oluşumu için, failin mağduru, koruma ve gözetim yükümlülüğü üstlenebilecek durumdaki bir kişi veya kurumun kontrolüne bırakmaksızın “mağduru kendi haline terk” fiilini gerçekleştirmesi veya terk anı itibariyle bu yükümlülüklerin kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir.
Terk suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Faildeki saikin önemi yoktur. Fail yaşı, hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle yasa, sözleşme, doğal bağlılık ilişkisi veya fiili bir nedenden dolayı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişiyi terk etme bilinç ve iradesiyle hareket etmelidir. Başka bir deyişle fail, “kendi haline terk” eyleminden doğacak neticeyi bilmeli ve istemelidir.
Mağdurun kendi haline terk edilmesi, icrai ya da ihmali davranışla gerçekleştirilebilir. Terk suçu, gerçek ihmali suçtur ve kanunda tarif edilen belli bir emredici davranışın (terk etmeme) kasten yerine getirilmemesi ile oluşur.
Failin, her bir mağdura karşı ayrı ayrı bakma, koruma ve gözetme yükümlüğü bulunduğundan, birden fazla kişinin suçun mağduru olması durumunda gerçek içtima kuralı uygulanır. Zincirleme suça ilişkin hüküm uygulanamaz. (4. Ceza Dairesi 2015/21076 E. , 2019/17077 K.)
Kanunda bu suçun mağduru; “yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan” kişi olarak belirtilmiştir. Kendini idare edemeyecek kişi deyiminden, mağdurun başkalarının yardımına ihtiyacı olması, 3. bir kişinin yardımı olmadan sağlıklı olarak hayatını sürdürmesinin güç olması veya mümkün olmaması olarak anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanununda çocukların anne ve baba üzerinde bakım ve gözetim yükümlülüğü düzenlenmemiş olmakla birlikte, anne ve babaların velayeti üzerinde bulunan çocukları için bakım ve gözetim yükümlülüğüne yer verilmiştir. Bu sebeple yaşı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan insan deyiminden yaş küçüklüğü anlaşılmalıdır.
Türk Ceza Kanununda yaş konusunda kesin bir ölçüt getirilmemiştir. Ancak çocukların 18 yaşından büyük olması halinde, anne ve babanın terk etmesi durumunda bu suç söz konusu olmaz.
Hastalık, beden veya zihinde meydana gelen, rahatsızlık, dert ve görev bozukluğuna yol açan belirti ve anormal bir durum olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun söz konusu olabilmesi için mağdurda hastalığın bulunması başlı başına yeterli değildir. Bunun yanında mağdurun kendisini idare edemeyecek durumda olması da gereklidir.
Suçun maddi unsuru kanun maddesinin ilk fıkrasında açıkça belirtilmiştir. Bu madde uyarınca suçun maddi unsuru; yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan ve bu sebeple koruma ve gözetim yükümlülüğü altında olan bir kimseyi kendi haline terk etmek olarak belirtilmiştir.
Terk suçu, kasten işlenebilen bir suç olup; suçun taksirle işlenebilmesi mümkün değildir.
Terk suçunda zorunluluk hali mümkün olabilmektedir. Örnek olarak deprem veya çığ düşmesi vb. durumlarda failin kendi canını kurtarmak amacıyla çocuğunu bırakarak kaçması durumu zorunluluk halini oluşturur.
Terk suçunun ağırlaştırılmış hali kanunun ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hükme göre terk sebebiyle mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, fail; neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunmaktadır.
TERK SUÇUNDA ZAMANAŞIMI VE BOZMA KARARI
“…Suç tarihi itibariyle 15-18 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk ...'in eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 97/1-2 kapsamındaki terk sonucu yaralama suçu için TCK'nın 66/1-e, 66/2 ve 67. maddelerinde öngörülen 7 yıl 12 aylık olağanüstü zamanaşımının suç gününden inceleme tarihine kadar gerçekleştiğinin anlaşılması, bozmayı gerektirmiş..”, (4. Ceza Dairesi 2019/4847 E. , 2019/17376 K.)
TERK SUÇUNUN MANEVİ UNSURUNUN GERÇEKLEŞMEMESİ SEBEBİYLE BERAAT KARARI
“…Mağdur ...'nun, resmi nikah akdi olmaksızın birlikte yaşayan sanık ... ve temyiz dışı sanık ...'nun bu beraberliğinden 09.01.2013 tarihinde dünyaya geldiği, sanık ...'in olay tarihinde bakamayacak durumdaki çocuğu olan mağduru hastaneye bıraktığı, 12.03.2013 tarihli sosyal hizmet birimi değerlendirme raporuna göre de; hastanenin acil servisine bırakılan mağdurun anne ve babasının alkol ve uyuşturucu madde bağımlısı oldukları, sanık ...'in çocuğa bakamayacak durumda olduklarından yuvaya verilmesini istediğini, çocuğun herhangi bir sağlık problemi olmadığı ve tıbbi tedaviye ihtiyaç olmadığı, çocuğun yuvaya kayıt olması için sanığın adres, telefon ve kimlik bilgilerini verdiğinin belirtilmesi ve ardından da bebek mağdurun çocuk esirgeme kurumuna yerleştirilmesi şeklinde gerçekleşen olaylarda, suçun “kendi haline terk” bakımından manevi unsurunun gerçekleşmediği gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi...”, (4. Ceza Dairesi 2015/21076 E. , 2019/17077 K.)
CEZA AVUKATI – AĞIR CEZA AVUKATI – İSTANBUL AĞIR CEZA AVUKATI İnternet sitemizde yer alan tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Avukat Fatih Yaşar’ a aittir. Sitemizdeki makalelerin kopyalanması ve izinsiz olarak alınması durumunda hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. |